Cehennem
Cehennem[1]: Din inanışına göre, kötülük yapanların öldükten sonra ceza gördükleri yer; tamu.[2] Bütün ümmetlerin gitmekten korktukları cehennem; Tanrının, ayetleri inkâr edip onlarla alay edenleri yollamak ile tehdit ettiği cehennem.[3] Kimileri kendileri gitmemek için bin bir sevap işleme derdine girer, kimileri ise başkalarını cehenneme yollamak için ah eder. Binlerce yıldır birçok insanın zoraki iyi işler yapmasının tek sebebidir cehennem. Bu nedenle de varlığından korksak mı; yoksa var olduğu için şükretsek mi bilinmez. Kaç kişinin çıkıp “Acep neyle tehdit ediliyoruz?” diye sorduğu da meçhul.
Cehennem, (Tevrat’tan anladığımız kadarıyla) Hz.Musa döneminde Kudüs’ün yakınlarındaki çöplüktür: “Sonra Ben-Hinnom Vadisinden geçerek Yevus Kentinin –Yeruşalim’in- güney sırtlarına çıkıyor, buradan Refaim Vadisinin kuzey ucunda bulunan Hinnom Vadisinin batısındaki dağın doruğuna yükseliyor.”[4] Bir kaynağa göre cehennem, “...kirli kemikler, leş ve diğer pisliklerin yakılmasından ötürü içinde ateşin hiç sönmediği, Kutsal Evin yakınlarındaki bir hendekten başka bir şey değildir.”[5] Burada Molek[6]’e kurbanlar sunulurdu; ama her zamanki gibi insanlar, kendi kendilerine gelin güvey olmuşlardı. Bundan ötürü Tevrat’ta bir serzeniş vardır: “Oğullarını, kızlarını ateşte kurban etmek için Ben-Hinnom Vadisinde, Tofet’te puta tapılan yerler kurdular. Böyle bir şey ne buyurdum ne de aklımdan geçirdim. Bundan ötürü oraya artık Tofet ya da Ben-Hinnom Vadisi değil, Kıyım Vadisi deneceği günler geliyor, diyor Rab. Tofet’te yer kalmayana dek gömecekler ölüleri.”[7]; ama bir süre sonra “Yoşiya, kimse oğlunu ya da kızını ilah Molek için ateşte kurban etmesin diye, Ben-Hinnom Vadisindeki Tofet[8]’i kirletti.”[9] Bir süre sonra işin içine Tanrı girdi; krallar da bu ateşten paylarını aldı: “Tofet çoktan hazırlandı. Evet, kral için hazırlandı. Geniş ve yüksektir odun yığını; ateşi, odunu boldur. Rab kızgın kükürt selini andıran soluğuyla tutuşturacak onu.”[10] “Bunun ardından bu yer, Kudüs kentinin çöplüğü olarak kullanılmaya başladı. Bedenlerin cezalandırıldığı bu yer, (insanlarda yarattığı korkudan olsa gerek) bir süre sonra ruhların cezalandırıldığı yer olarak kutsal kitaplarda karşımıza çıkıyor. Bundan sonra bu sözcük, ne yazık ki, benzeti özelliğini yitirip insanların kâbusu oluyor.
Cehennem sözcüğü, Bahai kaynaklarında da çok kez anılmıştır. Bu kez karşımıza yepyeni bir cehennem kavramı ortaya çıkmış, Tevrat’tan sonra mekân ile eğretileme arasında kaybolan cehennem, artık âdeta net bir tanım kazanmıştır. Hz.Bahaullah, “Dedi; ‘Cennet ve cehennem nerede?’ De; Birincisi Benim mülakatım ve ikincisi senin nefsin, ey Tanrıya ortak koşan şüpheci…”[11] buyurmuştur. Tanrıyı tanımayanlar, kendi kendilerini mutlak yokluk ve cehennem ateşinden başka bir şey olmayan uzaklık sefaletine mahkûm etmişlerdir.[12] Bundan sonra “Cehennemin kökü, Tanrı ayetlerini yalanlamak, Onun katından inenle savaşmak, Tanrıya karşı böbürlenmektir.”[13]
Görüldüğü gibi, Tanrıdan uzak olmak ve bizim nefsimiz, eskiden putlar uğruna insanların kurban edildiği, leşlerin yakıldığı, ateşin hiç sönmediği bir vadiye benzetilmiş. Anlamlarını yitiren kavramların ifadesiz kaldığını, bundan dolayı da Tanrı sözlerindeki anlamı sığlaştırdığını göz önünde bulundurursak, merkezi şahsiyetlerden birinin kaleminden dökülen cehennem sözcüğünü bundan sonra gördüğümüzde, üstte anlatılan tarihçeyi aklımıza getirmek, belki de yepyeni anlayışlar açığa çıkaracaktır. Hepimize yeni fark edişler dilerim.
Cehennem[1]: Din inanışına göre, kötülük yapanların öldükten sonra ceza gördükleri yer; tamu.[2] Bütün ümmetlerin gitmekten korktukları cehennem; Tanrının, ayetleri inkâr edip onlarla alay edenleri yollamak ile tehdit ettiği cehennem.[3] Kimileri kendileri gitmemek için bin bir sevap işleme derdine girer, kimileri ise başkalarını cehenneme yollamak için ah eder. Binlerce yıldır birçok insanın zoraki iyi işler yapmasının tek sebebidir cehennem. Bu nedenle de varlığından korksak mı; yoksa var olduğu için şükretsek mi bilinmez. Kaç kişinin çıkıp “Acep neyle tehdit ediliyoruz?” diye sorduğu da meçhul.
Cehennem, (Tevrat’tan anladığımız kadarıyla) Hz.Musa döneminde Kudüs’ün yakınlarındaki çöplüktür: “Sonra Ben-Hinnom Vadisinden geçerek Yevus Kentinin –Yeruşalim’in- güney sırtlarına çıkıyor, buradan Refaim Vadisinin kuzey ucunda bulunan Hinnom Vadisinin batısındaki dağın doruğuna yükseliyor.”[4] Bir kaynağa göre cehennem, “...kirli kemikler, leş ve diğer pisliklerin yakılmasından ötürü içinde ateşin hiç sönmediği, Kutsal Evin yakınlarındaki bir hendekten başka bir şey değildir.”[5] Burada Molek[6]’e kurbanlar sunulurdu; ama her zamanki gibi insanlar, kendi kendilerine gelin güvey olmuşlardı. Bundan ötürü Tevrat’ta bir serzeniş vardır: “Oğullarını, kızlarını ateşte kurban etmek için Ben-Hinnom Vadisinde, Tofet’te puta tapılan yerler kurdular. Böyle bir şey ne buyurdum ne de aklımdan geçirdim. Bundan ötürü oraya artık Tofet ya da Ben-Hinnom Vadisi değil, Kıyım Vadisi deneceği günler geliyor, diyor Rab. Tofet’te yer kalmayana dek gömecekler ölüleri.”[7]; ama bir süre sonra “Yoşiya, kimse oğlunu ya da kızını ilah Molek için ateşte kurban etmesin diye, Ben-Hinnom Vadisindeki Tofet[8]’i kirletti.”[9] Bir süre sonra işin içine Tanrı girdi; krallar da bu ateşten paylarını aldı: “Tofet çoktan hazırlandı. Evet, kral için hazırlandı. Geniş ve yüksektir odun yığını; ateşi, odunu boldur. Rab kızgın kükürt selini andıran soluğuyla tutuşturacak onu.”[10] “Bunun ardından bu yer, Kudüs kentinin çöplüğü olarak kullanılmaya başladı. Bedenlerin cezalandırıldığı bu yer, (insanlarda yarattığı korkudan olsa gerek) bir süre sonra ruhların cezalandırıldığı yer olarak kutsal kitaplarda karşımıza çıkıyor. Bundan sonra bu sözcük, ne yazık ki, benzeti özelliğini yitirip insanların kâbusu oluyor.
Cehennem sözcüğü, Bahai kaynaklarında da çok kez anılmıştır. Bu kez karşımıza yepyeni bir cehennem kavramı ortaya çıkmış, Tevrat’tan sonra mekân ile eğretileme arasında kaybolan cehennem, artık âdeta net bir tanım kazanmıştır. Hz.Bahaullah, “Dedi; ‘Cennet ve cehennem nerede?’ De; Birincisi Benim mülakatım ve ikincisi senin nefsin, ey Tanrıya ortak koşan şüpheci…”[11] buyurmuştur. Tanrıyı tanımayanlar, kendi kendilerini mutlak yokluk ve cehennem ateşinden başka bir şey olmayan uzaklık sefaletine mahkûm etmişlerdir.[12] Bundan sonra “Cehennemin kökü, Tanrı ayetlerini yalanlamak, Onun katından inenle savaşmak, Tanrıya karşı böbürlenmektir.”[13]
Görüldüğü gibi, Tanrıdan uzak olmak ve bizim nefsimiz, eskiden putlar uğruna insanların kurban edildiği, leşlerin yakıldığı, ateşin hiç sönmediği bir vadiye benzetilmiş. Anlamlarını yitiren kavramların ifadesiz kaldığını, bundan dolayı da Tanrı sözlerindeki anlamı sığlaştırdığını göz önünde bulundurursak, merkezi şahsiyetlerden birinin kaleminden dökülen cehennem sözcüğünü bundan sonra gördüğümüzde, üstte anlatılan tarihçeyi aklımıza getirmek, belki de yepyeni anlayışlar açığa çıkaracaktır. Hepimize yeni fark edişler dilerim.
Kerem Onat
[1] Arapça “Cehennem” < İbranice “Gehinnom (Ge-hinnom: Gözyaşı vadisi) < gey-ben-hinnom”
[2] Türkçe Sözlük, Dil Derneği, 2.Basım
[3] Krş. İkan Kitabı, Hz.Bahaullah 3. Baskı İstanbul 1996 S:123
[4] Yeşu 15:8
[5] The Kuzari, Yudah Halevi, 2003, P.115 S:65
[6] Eskiden Ortadoğu’da tapınılan bir put.
[7] Yeremya 7:31-32
[8] Güney Kudüs’te Molek’e insan kurbanların adandığı Ben-Hinnom Vadisinde bir yer.
[9] 2. Krallar 23:10
[10] Yeşaya 30:33
[11] İşrakat levhi,
[12] Krş. Bahaullah’ın Sesi P.29
[13] Her Şeyin Başı Levhi
Cehennemi görmek için lütfen bağlantıya tıklayınız: http://www.youtube.com/watch?v=P_sZ03VjXLQ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder